TÜRK ROMANLARINA ELEŞTİRİSEL BAKIŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRK ROMANLARINA ELEŞTİRİSEL BAKIŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2023

OYA BAYDAR İLE ‘SÖZ’Ü BULMAK

“Kayıp Söz” üzerine….
Kayıp söz, şiddetin ve ihanetin sorgulandığı, barışa ve özgürlüğe çağrı yapan tüm zamanların romanı.   Şiddet nerede başlar? Diye soruyor,  Oya Baydar, “Kayıp Söz” de; Laboratuarda deney hayvanlarını keserken mi, savaşta ölürken, öldürürken mi? Çocuğuna kendi değerlerini dayatırken mi, insan acısının fotoğrafını çekerken mi? Töreyi uygularken mi, sevişirken mi, yoksa yabancıyı ötekileştirirken mi? Sonra ihanetin sınırı yeniden çiziyor  romanında, 
Nerede başlar ihanetin sınırı? "... Biriyle yattığın zaman mı, yatmayı düşündüğün, istediğin, isteğini açık ettiğin zaman mı?"
Oya Baydar bütün bu değerlerin evrenselliği ve kaçınılmazlığını "Kayıp söz" de farklı yaşamlar üzerinden tahlil ediyor. 
   Uzaktan izlediğimiz farklı kültürlerin ve yabancısı olduğumuz bambaşka hayatların içine sızıyorsunuz romanda. Vicdan ile isyanın insan ilişkilerine yansımasına ve sınır tanımazlığına, hümanist esintilerin realitesinde tanık oluyorsunuz. Ve, hiç fark ettirmeden tutuyor elinizden Oya Baydar,  Siz de tıpkı romandaki Ömer Eren gibi, kayıp sözün peşine düşüyorsunuz, okurken...
         
     Kitapları çok okunan ünlü bestseller yazarı Ömer Eren, yazacağı sözü yitirmiş artık yazamaz olmuştu. Bir söz arıyordu, bir kitaba başlayıp bitirebilmek için onu tetikleyecek tek bir söz. Ankara Otogarında beklerken, asker uğurlamaya gelen bir grup arasından atılan silahla bir kadın vurulur, o esnada bir ses duyar Ömer Eren, “Zarok Kuştin! Çocuğu öldürdüler!”
Bir söz ararken duyulan bir söz…  “Zarok Kuştin! Çocuğu öldürdüler!”
Kaybettiği sözü bulmak adına, duyduğu sesin peşinden doğuya gitmeye karar verir. Tıpkı oryantalist bir gezgin gibi. Fakat yabancısı olduğu coğrafyalarda tanık olduğu yaşantılar ona kendini ve aile ilişkilerini yeniden sorgulatır. 
Ömer, doğuya doğru yola çıkarken karısı Elif ise batıya Norveç'e doğru yolculuğa çıkmıştır. Bu yolculuk onun için bir taraftan oğlu Deniz ve torunu Björn’e kavuşma diğer taraftan yıllarca kendinden ödün vererek yakaladığı başarısında, mutsuz bir kadın olarak kayıplarını bulmaya gitmektedir.
Deniz, anne ve babasının kendisine dayatılan başarı ölçütlerinden kaçıp Ulla isimli bir kadınla evlenir. Irak işgali sırasında fotoğrafçılık yapar. Karısı Ulla'yı bir Sultan Ahmet gezisi sırasında yaşanan bombalı saldırıda kaybeder, kendisi de yüzünden yaralanmıştır. Bu olaydan sonra oğlu ile Norveç'in bir köyünde balıkçılık yaparak sakin bir yaşam sürmeye başlar. Küçük Björn ise annesi Ulla'nın masal prensesi olduğuna bir gün denizden, ya da bir masalın içinden çıkıp geleceği hayali ile büyümektedir. Elif’in onları görmeye gittiği günlerde bir grup ırkçı Deniz’in evini yakar. Deniz, dünyanın hiç biri yerinin güvenli olmadığı düşünmeye başlar. Oğlunu alarak annesiyle birlikte İstanbul’a dönmeye karar verir.
Ömer Eren’in otogarda dağdan kaçan Mahmut ve töreden kaçan Zelal’le karşılaşmıştır. Mahmut, tıp fakültesinde öğrenciyken, yaşadığı haksızlıklara isyan edip dağa çıkmış bir genç. Devlete sığınmamak için de dağlarda kalmayı tercih ediyor ve kendisi gibi dağlara sığınan Zelal ile yolları kesişir bir gün. Zelal tecavüz sonucu hamile kaldığı için töre gereği ölüm cezası almış genç bir kadındır. Mahmut, kendisinin olmayan çocuğu sahiplenir. Ona umut anlamına gelen Hevi adını verirler. Batıya gidip bir sahil kasabasına yerleşmek en büyük hayalleri olur.
      Romandaki tek feminist kadın Jiyan. Eczacı aydın bir Kürt kadını. Doğunun hâlihazır şartlarında son derece doğal ve çok çekici bir kadındır. Ömer Eren’le kısa süreli fakat tutkulu bir aşk yaşarlar.
      Bir de Mesut var. Zelal’in korucu ağabeysi. Hastanede yanlışlıkla Zelal yerine başka bir kadını öldürür. Dağlarda gerilla olmak ona da ağır gelmiştir. İtirafçı olarak devlete sığınsa da, bu sığınmanın özgürlük adına kendisine katkısı olmamıştır. Mahmut ve Mesut'un yaşadığı devlet-gerilla ikilemindeki, özgürlük ve barış temalarını, Mahmut'un babası, Ömer Eren'e farklı yaşatır. Mahmut’un babası “kahraman” değil, “insan” yetiştirmek gerektiğini söyleyince Ömer, kendi oğlu Deniz’le olan ilişkisini sorgulamaya başlar. Mahmut’la Deniz’in ortak hikâyesidir, kendilerine dayatılan ve öngörülen gelecekten sıyrılıp kendi gerçeklerini yaşamak.
   Sultanahmet’deki bombalı saldırı, Ankara Otogarındaki saldırı ve Norveçli Irkçıların Deniz’in evini yakmaları… Ankara’daki hamaset ne ise Norveç’teki de o dur.
  Savaş, şiddet, ötekileştirme ve ihanet kavramları insan ilişkilerinde ve yaşamlarda farklı parametrelere ayrışsa da özgürlüğe ve barışa olan gereksinimimiz ortak payda da birleşiyor.
“Kayı Söz”e ‘yol hikâyeleri’ romanı da diyebiliriz. Hem uzaklara hem de kendimizden içimize...