Aşkların Cografyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aşkların Cografyası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Temmuz 2022

AŞKLARIN COĞRAFYASI

Aşkların coğrafyası var mıdır? Sigmund Freud: "Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanın da temeli aşktır" diyor. Yani duygulanmayı yaşamın olmazsa olmazı yapıyor. Tıpkı nefes almak gibi…Duygulanmanın temeline ise aşkı oturtuyor. Oysa birçoğumuz aşkların, yaşandığı coğrafyaya göre farklılık gösterdiğine inanırız. Geleneğin, kültürün, dinselliğin toplumları birbirinden ayrı tutması, aşklar üzerinde de etken olacağı düşünülür hep. Bilimsel yönünü bir tarafa bırakırsak yaşanılan bir duygu yoğunluğu ve hislenişle başlamıyor mu her şey. Öyle ise doğu ve batı sentezinin içine hapsetmek niye? Kültürlerin esiri etmek, ülkelere, kentlere, iklimlere, ırklara ayırmak niye? Aşkı içine hapsettiğimiz bu paradigmadan çıkarıp, asıl ait olduğu yerde, gönüllere bırakmalıyız. Çünkü içinde yaşadığımız coğrafya değildir aşka hayat veren, içinizdeki bir çift yürektik, size bu unutulmaz mutluluğu yaşatan.... Her şeye rağmen, adları yaşadığı coğrafyalarla anılır bazı aşkların. Gelin görün ki asıl mabedi kalptir hepsinin de. AndrezDi Robilant “Venedik’te Aşk” isimli kitabında. Batı da yaşanan gerçek bir aşkı kaleme alıyor. Babasının çatı katında bulduğu 250 senelik aşk mektuplarından yola çıkarak yazıyor bu kitabı. 1700 yıllarda Andrea Memmo ile Giustiniana Wynne’nin aşkı. Sosyal ve toplumsal sorunların engellediği aşklarını mektuplaşarak aşmaya çalışan iki sevgilinin hikâyesi. Kısaca 250 sene öncesinden günümüze uzanan gerçek bir aşk anlatısı. Anadolu’nun efsane aşkları,, Tahir ile Zühre'si, Kerem ile Aslı’sı. Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar gelmiş, belki de defalarca dinlediğimiz, okuduğumuz, filmlere konu olan aşklar. Tazeliğini hiç yitirmeyen ayrı bir destandır her biri. Kiminin dağlardır coğrafyası, kiminin çöller… Ve, meşhur sandal sefalarının yaşandığı o eski İstanbul aşkları. Şiirlerin, namelerin, bulut bulut gökyüzüne yükseldiği yürek yangını sevdalar. Aşk içinde barındırdığı sıfatlarda yaşar, Aşk dendiğinde, içinde sevgiyi, tutkuyu, ateşi, şefkati barındıracak.Ve, tüm bu pozitif duyguların yanında ne garip şeydir ki aşk içinde; acı olacak.., ayrılık olacak.., hüzün ve gözyaşı olacak.... Ve her zaman, her yerde yaşayacak, yağmurda, çiçeğin yaprağında, doğanın yeşilin de, ateşin kızılında.... Doğuda da hisler aynıdır; aşk söz konusu olunca batıda da.. ve, birçoğunun ortak yönü sonunun ayrılıkla bitmesidir. Ayrılmak,,, ayrı düşmek....En kötüsü gidip de dönmemek...Ebedi bir yok oluş..Soğuk bir nefes.. Ölümdür adı... çaresizlik peşi sıra.. Ebedi bir ayrılıktır, bu adı ölüm olan. Ne derde derman ne acı ya çare vardır. Aşk artık anılarda ve hayaller de yaşayacaktır. Ve bir de o başta sorduğumuz soru da. Kendi coğrafyasında yaşayacaktır aşk. Ayrılık söz konusu olunca; ezeli olanı da birdir ebedi olanı da. Farkı birinde ümitler yok olmuştur, diğerin de her zaman bir açık kapı bırakılır aşka dair. “Acaba bir gün”le başlayan bir umut ışığı içinizdeki ses olarak belleklerdeki gizli yerini almıştır çoktan. Yaşanan ayrılığın ardından ya bir çay bahçesinde bulursunuz kendinizi ya da şehirden uzak köhne bir lokantada. Karşınızdaki sandalye boştur. Defalarca el el girdiğiniz o mekâna, ilk kez onsuz gitmişsinizdir. Onu arayan gözlerle bakınırsınız etrafa. Bir ara saate kayan gözleriniz…. Ama bilirsiniz…. O randevu saati hiç gelmeyecektir. Belki de bir parkın, caddelerin ya da bir kenar mahallenin ara sokaklarında yaşarsınız aynı duyguyu. Saatlerce dolaşır…., Dolaşırsınız. Sağ yanınız boştur. Yaslanacak bir omuz yoktur artık, başınız boşlukta…. Aynı yollardan defalarca geçersiniz. Sözcükler dokunuşlar gelir geçer aklınızdan. Bir an sanki seslenecekmiş gibi gelir arkanızdan. Döner bakarsınız. İçiniz ürperir. İşte aşkların coğrafyası budur bana göre. Ayrılıklar yaşansa da izlerini taşıyan, tanıklık eden, sırdaş, dost coğrafyalar. Aşkların coğrafyası. Aşkların mekânı…. Yayınlandığı Yer: Mavi Ada Kültür ve Sanat Dergisi Bahar 2010 Sayı:17