Bozkırı yeşerteceğiz
Ocak tüttüreceğiz!
İlköğretim Genel Müdür Yardımcısı Ferit Oğuzbayır’ın Köy Enstitüsü
öğrencilerine tek bir ağızdan söylettiği dizeler bunlar. Yıl 1941.
Koskocaman bir tabela. Üzerinde “Hasanoğlan Köy
Enstitüsü” yazıyor.
Tabelanın arkası uçsuz bucaksız koca bir bozkır.
Anadolu’nun dört bir
tarafından gelmiş, Köy Enstitülü öğrenciler, yabani otların basıp koyunların
gezindiği bu araziye yeniden hayat verecekler.
Her birinin gözlerinde umudun ışığı... Emek vermenin, azmin zaferine tanık olmak,
kotarılacak aşa kendilerince bir fiske de olsa tuz katabilmekti amaçları. Hepsinin elinde aynı meşale, kendileri gibi
öğretmen yetiştirilecek yeni bir yapının inşasına başlarlar.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü gibi birçok enstitüde kendi
yetiştirdiği öğrencilerle eğitime hazırlanır.
–
0 –
Köy Enstitülerin kurulmasındaki gereksinim, yeni bir
eğitim sistemine duyulan ihtiyaçla daha kurtuluş savaşı sona ermeden başlamıştı.
Milli mücadelenin devam ettiği yıllarda Türk milletinin, refahı ve uygar
medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi için kendi öz kültürüyle eğitilmesi
gerekmekteydi. Doğu ve batının eğitim üzerindeki etkisi Türk milletinin içten
içe kendine yabancı bir toplum olarak yetişmesine sebep olacaktı. 16 Temmuz 19 21'de gerçekleşen Ankara Maarif Kongresi'nde
Atatürk şöyle demiştir.
“Milli Eğitim Programı'ndan
söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaradılış niteliklerimizle hiç de
ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün
etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve tarihimizle uyumlu kültür
kastediyorum. Çünkü, milli dehamızın tam olarak gelişmesi, ancak böyle bir
kültürle sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar takip edilen
yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Fikri kültür ortamla
uyumludur. O ortam milletin karakteridir..."
İlk
adım 1928 de Türk harflerinin kabulü ile başladı. İlerleyen yıllarda okuma
yazmanın öğretilmesi için milli mektepler açılmış, 1932 yıllından itibaren de halk
evleri kurulmuştu.
Ülke
nüfusunun %80 i köylerde yaşıyordu.
Okur-yazar oranı ise %35 ti.
Birçok köy okulsuz, okulu olan köylerde ise öğretmen sıkıntısı
vardı. Köye giden öğretmenlerin çoğu zor
şartlara ayak uyduramadığı için geri dönüyordu.
Yoksulluk,
salgın hastalıklar, tarımsal üretimin tam
anlamıyla yapılamaması yaşam şartlarını olumsuz etkiliyordu. Amaç, Cumhuriyet’in getirisi uygar bir millet
olabilmenin ayrıcalığını içine sindirebilecek toplumlar yaratmaktı. Fakat mevcut şartlar söz konusu olduğunda
öncelik; gündelik hayatın devamı için gerekli eğitimin verilmesiydi. Osmanlıdan kalma yerleşmiş kültürün ve
geleneksel yapının aşılması ancak köyün kendi içinde yetiştirdiği o yörenin
insanlarınca sağlanabilirdi.
Artık
yapılması gereken halkın güveneceği iyi eğitimli öğretmenler yetiştirmekti.
Dönemin bakanı
Hasan Ali Yücel ve eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’un çalışmalarıyla Köy
Enstitüleri kurulmuş oldu.
Köy Enstitüleri,
1940 yılında yasal olarak faaliyete geçse de ilk Köy Enstitüsü 1937 yılında
Eskişehir’ de kurulan Çifteler Köy Enstitüsüydü. Yasanın çıkmasıyla birlikte ülke genelinde
birbiri arkasına köy enstitüleri kurulmaya başladı.
Her enstitü
kurulu bulunduğu köyün yaşam tarzına uygun eğitim ve öğretimde bulunacaktı. Böylelikle
bir taraftan eğitimin neferi öğretmenler yetiştirilecek, bir taraftan da köy
insanı, Cumhuriyete, laiklik ve çağdaşlığa uygun bir yaşama kazandırılacaktı.
Tarım ve
hayvancılıkla ilgili birçok dersin yanı sıra, yol ve köprü yapımı, duvar ve
sıvacılık, fen ve sosyal bilimler, matematik dersleri, toplum biliminden ruh
bilimine, resim ve beden eğitimi, kız öğrenciler için biçki dikiş, halı dokuma
gibi ek derslerden, ulusal oyunlara kadar geniş bir eğitim öğretim portföyü
bulunuyor, her öğrencinin mutlak bir müzik aleti çalması gerekiyordu.
Zaman
ilerledikçe Köy Enstitüleri, eğitimin dışında yıpratma hareketlerine karşı da
mücadele vermeye başladı. Toprak ağaları
köy insanını enstitülere karşı kışkırtıyor, gerici siyasetçi ve eğitimciler gün
geçtikçe artan karalamalarla enstitüleri hedef gösteriyordu.
Cumhuriyet ve
laiklik karşıtı din istismarcıları Enstitülerin, yüzyıllardır süregelen
inançlara, dönemin Türk aile yapısına ve ahlak aykırı olduğu konusunda fetvalar
veriyor, zaten sayıları çok az olan kız öğrencilerden dolayı yapılan karma
eğitimi örnek gösteriyorlardı. Artık “Din
Elden Gidiyordu!”
Köy Enstitüleri bütçesinin yetersiz olmasından
kaynaklanan, öğrencilerin eğitimin
dışında yapı ve onarım gibi farklı işlerinde çalışması, okul kitaplarında yabancı
düşünürlere ait çevirilere yer verilmesi, o yıllar dünyada esen Sovyet rejimini
ve komünistliği çağrıştırdığı söyleniyordu.
Genel yönetimin başında solcu ve marksizmi savunan eğitimci ve
yazarların olması, gerekçe gösteriliyordu. Bütün bu yıpratma çalışmaları
karşısında Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç ısrarla mücadelelerini
sürdürmüşlerdi.
Türkiye’nin
gerçekleri… Ve, bu gerçekler karşısında bilimin ışığıyla aydınlanacak, laik,
yurtsever, geleceğini kaderine teslim etmeyen, yaratıcı bir nesil yetiştirmek.
İki farklı sentezi birleştiren köprü vazifesi görmüştü Köy Enstitüleri. Tahmin
edilenin çok üstünde bir başarı göstermiş, yurdun dört bir tarafında tam
anlamıyla aydınlar yetiştirmişti.
Köy
Enstitüleri tüm çabalara rağmen 1957 yılında kapatıldı. Dejenere olmuş bir
toplumdan, irfan sahibi öğretmenler yetiştirilmişti. Bugün o mezunların büyük çoğunluğu sivil
toplum örgütleri bünyesinde toplanarak anılarını canlı tutmaya çalışıyor. Köy
Enstitülerinin büyük çabayla zedelemeye çalışılması ve kapatılışı ise anıları
içinde yüreklerini sızlatan birer ayrıntıdan ibaret.