MİLAN KUNDERA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MİLAN KUNDERA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2019

2 ROMAN 1 ESİNLENME

MASUMİYET MÜZESİNDE VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ Bireysellik çoğu zaman içe dönük yaşanırken, aşk, sadakat, aldatma, cinsellik gibi temalarla girift oluşturan toplumsal değerlere dönüşür. Kabul ve reddetmenin sınırları ilişkileri zorlar. Hiç farkında olmasak da hayatın akışı içinde nesneler ve kelimeler yaşamlarımıza yön verir. Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği(VDH), ve Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi (MM) adlı romanları da tüm bu eksen içinde şekillenen iki farklı hikâyeden oluşuyor. Her ikisi de Türk ve Dünya edebiyatında önemli bir yer edinmiş iki dev eser. VDH dört ana karakter üzerine inşa edilmiş bir roman. Başkarakterimiz Tomas başarılı bir Cerrah. Doğu bloğu komünizmini benimserken, bunu açıkça eleştirmekten de çekinmeyen bir yapıya sahip. Kadınlara aşırı düşkünlüğü olan Tomas, Sabrina ile olan evliliğini bitirdikten sonra Terasa ile evlenir. Tomas’ın hayatına giren en önemli kadın Teresa’dır. Fakat farklı kadınlarla olan beraberliği de devam eder. Romanda Sabrina ve Franz ise önemli iki farklı karakter olarak karşımıza çıkıyor. Prag’ın işgal edildiği dönemlerde geçen hikâyede, aşk, aldatma ve cinselliğin yanı sıra tarihsel olayların yanında yerel kültürün etkisi de bir şekilde ortaya çıkıyor. Yazar, toplumdan bireye yansıyan etkileri karakterler üzerinde ustalıkla işlemiştir. MM’nde ise İstanbul’unda yaşanan aşk hikâyesi konu ediliyor. Tekstilci Basmacı ailesinin 30 yaşındaki oğlu Kemal nişanlısı Sibel ve uzak akrabası tezgâhtar Füsun’la arasındaki aşk hikâyesinin anlatılıyor. 1975 yılından 2000’li yıllara kadar günün İstanbul’unu sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel farkları ve sınıf farklılığının (sosyete-yüksek sosyete, İstanbul’un arka semtleri, arka mahalleleri gibi) olayların akışı için de yaşamlara nasıl yansıdığını, karakterler üzerinden tahlil ediyor. Her iki romanında başkahramanları erkek, VDH’ inde Tomas. MM’nde ise Kemal. İki romandaki en önemli benzerlik, bu iki karakterin yaşamlarında cinselliği içselleştirmeleri. Tomas cinselliği, Sabrina ve Teraza’nın yanı sıra sayısız kadınla yaşarken, MM’nde ise Orhan Pamuk, cinselliği aynı hissiyatla Kemal’in üzerine bir gömlek gibi giydirmekte. 1975 İstanbul’un da Sibel ile ofisinde, Merhamet apartmanında ise Füsun ile birlikte geçirdiği saatler de tek isteği, Milan Kundera’nın Tomas’ı gibi cinsel arzularını aşk, sadakat, aldatma gibi olgu ve hislerden sıyırıp gerekçesiz fakat kaçınılmaz ihtiyacını bir dogma olarak yaşayıp, algılamasıdır. VDH romanında Terasa aldatılmış olmanın verdiği acıyı ve yıkımı içinde yaşarken, toplumun yapısı ve geleneğin etkisiyle Tomas’ı olduğu gibi kabulleniyor. Tomas’ı doğru olana yönlendirme çapası, geleneğe ve toplumsal yargılara dayanan bir çatışma olarak, okuyucuya yansıyor. Orhan Pamuk ise MM’ nde Türk aile yapısına aykırı olanı başta normal algılarla gösterir. Cinselliği, Avrupai bir yaşam tarzı olarak yansıtıp, VDH ile aynı seviyeye çıkartmaya çalışsa da, toplumun değer yargısını Kemal’in duygusal anlamda iç dünyasında yaptığı sorgulama ve yaşadığı med-cezirle karşımıza çıkartıyor. Kundera’nın Tomas ve Terasa arasında yaşanan cinselliğe bakış zıtlıkları ile Terasa’nın Tomas'ı kentsel ve geleneksel olana çağrısını, Orhan Pamuk, Kemal’in Sibel ve Füsun tarafından terk edilişiyle kendi içinde yaptığı duygusal sorgulamada okuyucuya sunuyor. Teresa’nın aldatılmayı kabullenişi ile Sibel’in, Füsun’un varlığına rağmen Kemal’le bir süre ayrılığa yanaşmaması ise iki romandaki ayrı bir benzerliği içeriyor. VDH’liğini, MM’den ve diğer romanlardan ayıran en belirgin özelliği ağırlık ve hafiflik kavramlarına getirilen anlamlar, çözümlemelerdir. Yazar her iki kavramı da olumlu ve olumsuz yönleriyle okuyucuya aktarırken şu satırları kullanmış; Peki, ağırlık gerçekten nefret edilesi, hafiflik de göz kamaştırıcı mıdır? Yüklerin en ağırı ezer bizi, onun altında çökeriz, bizi yere yapıştırır bu ağırlık. Öte yandan her çağda yazılmış aşk şiirlerinde, kadın erkeğin bedeninin ağırlığı altında ezilmeyi özler. O halde yüklerin en ağırı aynı zamanda yaşamın sağladığı en şiddetli doyumun da imgesidir. Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek, daha içten olur. İşi tersten ele alırsak, bir yükten mutlak biçimde yoksun olmak insanoğlunu havadan daha hafif kılar; göklere doğru kanat açar insan, bu dünyadan ve dünyasal varlığından ayrılır, yalnızca yarı yarıya gerçek olur, devinimleri önemsizleştiği ölçüde özgürleşir. Hangisini seçmeli o halde? Ağırlığı mı, hafifliği mi? (sayfa/13) Yazarın, her iki kavram üzerinde yaptığı bu irdeleme kitabın ana temasını oluşturuyor diyebiliriz. Bu iki kavramın dışında Kundera, VDH inde farklı başka kelimelerin ve nesnelerin yaşamlarda neler ifade ettiği, birisi için önem arz edenin bir başkasının hayatında aslında hiçbir şey ifade etmediğini karakterler üzerinde irdeliyor. Bağlılık ve İhanet sözcükleri bu kelimelerden sadece ikisidir. Franz’a göre bağlılık kelimesi erdemlerin en yücesidir. Annesine duyduğu sevgiyle keşfetmiştir kelimenin büyüsünü. Sabrina’yı da baştan çıkartan bir araç olarak görür ve aynı hissiyatla kelimenin yaratacağı güçten faydalanıp ve onu kazanmayı umar. Oysa Sabrina’yı asıl baştan çıkartacak kelime bağlılık değil ihanettir. Çünkü bağlılık kelimesi ona babasını hatırlatmaktadır. Çocukluk yaşlarında koruma içgüdüsüyle onu eve kapatıp resim yapmaya iten bu bağlılıktır. Ve, Sabrina bağlılığın aksine evden kaçarak babasına ihanet ettiği zaman özgürlüğüne kavuşmuştur. Romanda birbirine karşıt birçok kelimenin geçmişte bilinçaltımıza yerleşmiş etkisiyle farkında olmadan nasıl hesaplaştığımızı ve dış dünyaya bu hesaplaşmayı nasıl yansıttığımızı farklı birçok kelimeyle anlatmaktadır. Yazarın, kavramların dış dünya ile girdiğimiz iç hesaplaşmada sınırları belirleyen faktörler olduğunu ve bunun farkına varamadan yaşamlarımızı nasıl devam ettirdiğimizi anlatmadaki başarısı olağan üstü…. Kundera VDH de kelimeler kadar nesneleri de ön plana çıkartmış, Melon şapka Sabrina’nın geçmişle arasındaki bir köprüydü. Atölyesinde Tomas’la birlikte geçirdiği saatlerde başındaydı bu şapka. Sabrina’ya babasından kalmış, onun ölümünden miras olarak sadece bu şapka ile yetinmişti. Ve ona büyükbabasını, babasını hatırlatıyordu.Yolculuklarında yanına alma pahasına vazgeçtiği onca eşyanın en değerlisiydi. Tüm bu anlam bilirliğin yanında Franz’ın yanında bu şapkayı taktığında Franz’ın tepkisiz kalışının tek sebebi; şapkanın onun için bir şey ifade etmemesiydi. MM’ nde ise benzer bir ayrıntı olarak, “küpe” tüm hikâye boyunca kalıcılığını sürdürmekte. Roman da Füsun’un kaybettiği küpenin yanı sıra, Babasının Kemal’e (nişanlısına hediye etmesi için) verdiği bir başka küpe olarak çıkıyor karşımıza. Her iki romanda yer alan bu ayrıntılarla, yaşamlarımızı sorgularken nesnelerin hayatımızı nasıl şekillendirip, yönlendirdiğine tanık oluyorsunuz. Kundera’nın nesnelerin geçmişi, geçmişten ziyade sevgiliyle arasındaki ilişkilerdeki rolünü melon şapka örneğinde derinlemesine işliyor. Hatta şapkanın Sabrina’nın yaşamındaki yerini sayfa/93 de maddeler halinde sıralamıştır. Bu sıralama “Bilinçaltı etkilenmenin” belleklerde kalıcı bir yer edinmesine sebep olmuştur. VDH de şapkanın kurguyu taşıdığı boyut MM’ nde karşımıza Kemal’in aşkının kanıtı olan nesneleri kalıcı kılmak için bir müzede toplama kararı olarak çıkıyor. Pamuk’un , romanda aşkın kanıtı olarak gösterilen her nesneyi kitap içinde ayrıntılarıyla işlediğini görüyoruz. VDH’ inde Kundera nesnelerin kişilerin yaşamında neler ifade edebileceğini ve aynı nesnenin birbirine tamamen zıt anlamlarla yaşamlara girmiş olabileceğini cümleleriyle dile getirirken, Orhan Pamuk ise bu yaklaşımı MM’ nde hayatında önem taşıyan eşyaları bir müzede toplama fikriyle ortaya koymuştur. VDH’ nde Teresa ve Tomas bir araba kazasında ölür. MM’ nde ise romanın başkarakterleri Kemal ve Füsun Chevrolet marka arabalarında giderken kaza geçirirler, Romanda anlatıcının Kemal olması ve hikâyenin gerçek bir yaşamdan esinlenme olduğunun bilinmesi iki romanda anlatılan ölüm şeklindeki benzerliğin tesadüf oluşunu gösteren son derece enteresan bir ayrıntıdır. YAYINLANDIĞI YER : 01/12/2011 PERŞEMBE Cumhuriyet Gazetesi, Cumhuriyet Kitap Eki