Köy Enstitüleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Köy Enstitüleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nisan 2021

EĞİTİMİN NOSTALJİSİ - KÖY ENSTİTÜLERİ

EĞİTİMİN NOSTALJİSİ - KÖY ENSTİTÜLERİ


Bozkırı yeşerteceğiz
Ocak tüttüreceğiz!
İlköğretim Genel Müdür Yardımcısı Ferit Oğuzbayır’ın Köy Enstitüsü öğrencilerine tek bir ağızdan söylettiği dizeler bunlar.  Yıl 1941.
Koskocaman bir tabela. Üzerinde “Hasanoğlan Köy Enstitüsü” yazıyor. 
Tabelanın arkası uçsuz bucaksız koca bir bozkır.
Anadolu’nun dört bir tarafından gelmiş, Köy Enstitülü öğrenciler, yabani otların basıp koyunların gezindiği bu araziye yeniden hayat verecekler.
Her birinin gözlerinde umudun ışığı...  Emek vermenin, azmin zaferine tanık olmak, kotarılacak aşa kendilerince bir fiske de olsa tuz katabilmekti amaçları.  Hepsinin elinde aynı meşale, kendileri gibi öğretmen yetiştirilecek yeni bir yapının inşasına başlarlar. 
Hasanoğlan Köy Enstitüsü gibi birçok enstitüde kendi yetiştirdiği öğrencilerle eğitime hazırlanır.
       0 –  
Köy Enstitülerin kurulmasındaki gereksinim, yeni bir eğitim sistemine duyulan ihtiyaçla daha kurtuluş savaşı sona ermeden başlamıştı. Milli mücadelenin devam ettiği yıllarda Türk milletinin, refahı ve uygar medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi için kendi öz kültürüyle eğitilmesi gerekmekteydi. Doğu ve batının eğitim üzerindeki etkisi Türk milletinin içten içe kendine yabancı bir toplum olarak yetişmesine sebep olacaktı.  16 Temmuz 1921'de gerçekleşen Ankara Maarif Kongresi'nde Atatürk şöyle demiştir.
“Milli Eğitim Programı'ndan söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaradılış niteliklerimizle hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve tarihimizle uyumlu kültür kastediyorum. Çünkü, milli dehamızın tam olarak gelişmesi, ancak böyle bir kültürle sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar takip edilen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Fikri kültür ortamla uyumludur. O ortam milletin karakteridir..."
            İlk adım 1928 de Türk harflerinin kabulü ile başladı. İlerleyen yıllarda okuma yazmanın öğretilmesi için milli mektepler açılmış, 1932 yıllından itibaren de halk evleri kurulmuştu.
            Ülke nüfusunun %80 i köylerde yaşıyordu.  Okur-yazar oranı ise %35 ti.  Birçok köy okulsuz, okulu olan köylerde ise öğretmen sıkıntısı vardı.  Köye giden öğretmenlerin çoğu zor şartlara ayak uyduramadığı için geri dönüyordu.
Yoksulluk, salgın hastalıklar,  tarımsal üretimin tam anlamıyla yapılamaması yaşam şartlarını olumsuz etkiliyordu. Amaç,  Cumhuriyet’in getirisi uygar bir millet olabilmenin ayrıcalığını içine sindirebilecek toplumlar yaratmaktı.  Fakat mevcut şartlar söz konusu olduğunda öncelik; gündelik hayatın devamı için gerekli eğitimin verilmesiydi.  Osmanlıdan kalma yerleşmiş kültürün ve geleneksel yapının aşılması ancak köyün kendi içinde yetiştirdiği o yörenin insanlarınca sağlanabilirdi.
Artık yapılması gereken halkın güveneceği iyi eğitimli öğretmenler yetiştirmekti.
Dönemin bakanı Hasan Ali Yücel ve eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’un çalışmalarıyla Köy Enstitüleri kurulmuş oldu.
Köy Enstitüleri, 1940 yılında yasal olarak faaliyete geçse de ilk Köy Enstitüsü 1937 yılında Eskişehir’ de kurulan Çifteler Köy Enstitüsüydü.  Yasanın çıkmasıyla birlikte ülke genelinde birbiri arkasına köy enstitüleri kurulmaya başladı.
Her enstitü kurulu bulunduğu köyün yaşam tarzına uygun eğitim ve öğretimde bulunacaktı. Böylelikle bir taraftan eğitimin neferi öğretmenler yetiştirilecek, bir taraftan da köy insanı, Cumhuriyete, laiklik ve çağdaşlığa uygun bir yaşama kazandırılacaktı.
Tarım ve hayvancılıkla ilgili birçok dersin yanı sıra, yol ve köprü yapımı, duvar ve sıvacılık, fen ve sosyal bilimler, matematik dersleri, toplum biliminden ruh bilimine, resim ve beden eğitimi, kız öğrenciler için biçki dikiş, halı dokuma gibi ek derslerden, ulusal oyunlara kadar geniş bir eğitim öğretim portföyü bulunuyor, her öğrencinin mutlak bir müzik aleti çalması gerekiyordu.
Zaman ilerledikçe Köy Enstitüleri, eğitimin dışında yıpratma hareketlerine karşı da mücadele vermeye başladı.  Toprak ağaları köy insanını enstitülere karşı kışkırtıyor, gerici siyasetçi ve eğitimciler gün geçtikçe artan karalamalarla enstitüleri hedef gösteriyordu.
Cumhuriyet ve laiklik karşıtı din istismarcıları Enstitülerin, yüzyıllardır süregelen inançlara, dönemin Türk aile yapısına ve ahlak aykırı olduğu konusunda fetvalar veriyor, zaten sayıları çok az olan kız öğrencilerden dolayı yapılan karma eğitimi örnek gösteriyorlardı. Artık  “Din Elden Gidiyordu!”
             Köy Enstitüleri bütçesinin yetersiz olmasından kaynaklanan,  öğrencilerin eğitimin dışında yapı ve onarım gibi farklı işlerinde çalışması, okul kitaplarında yabancı düşünürlere ait çevirilere yer verilmesi, o yıllar dünyada esen Sovyet rejimini ve komünistliği çağrıştırdığı söyleniyordu.  Genel yönetimin başında solcu ve marksizmi savunan eğitimci ve yazarların olması, gerekçe gösteriliyordu. Bütün bu yıpratma çalışmaları karşısında Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç ısrarla mücadelelerini sürdürmüşlerdi.
Türkiye’nin gerçekleri… Ve, bu gerçekler karşısında bilimin ışığıyla aydınlanacak, laik, yurtsever, geleceğini kaderine teslim etmeyen, yaratıcı bir nesil yetiştirmek. İki farklı sentezi birleştiren köprü vazifesi görmüştü Köy Enstitüleri. Tahmin edilenin çok üstünde bir başarı göstermiş, yurdun dört bir tarafında tam anlamıyla aydınlar yetiştirmişti.
Köy Enstitüleri tüm çabalara rağmen 1957 yılında kapatıldı. Dejenere olmuş bir toplumdan, irfan sahibi öğretmenler yetiştirilmişti.  Bugün o mezunların büyük çoğunluğu sivil toplum örgütleri bünyesinde toplanarak anılarını canlı tutmaya çalışıyor. Köy Enstitülerinin büyük çabayla zedelemeye çalışılması ve kapatılışı ise anıları içinde yüreklerini sızlatan birer ayrıntıdan ibaret.