25 Mayıs 2019

SUSUYORLAR...

Bir rüya gördüm.
Mezarlıktayım. Tek başına korkarak ilerliyorum. Neden buradaydım, bilmeden yürüyorum beyaz taşlar arasında. Hiç kimse yok. Bir cenaze olmadığı belli. Peki, ne işim vardı burada. Yürüyorum. İçimde git gide artan bir korku. İçim ürperiyor. Başka bir yere giderken mi girdim acaba mezarlığa? Yolumu mu kaybettim acaba. Zihnimin içinde sorular peşi sıra. Yürüyorum. Bir koku geliyor burnuma. Taze toprak kokusu. Hayır, yağmurdan sonra yayılan o mis gibi koku değil bu. Yeni kazınmış toprağın kokusu. Bakınıyorum etrafıma. Evet, görüyorum. Biraz ileride öbekleşmiş toprağı görüyorum. Hemen yanında devasa bir çukur. Kaç arşın boyu, kaç arşın eni bilinmez. Bakıyorum Çukura. Fazla yaklaşamıyorum. Düşerim endişesi, biri arkadan itiverecekmiş hissi kaplıyor içimi. Güneş tam üstümüzde. Belli ki öğlen saatleri. Kızdırdıkça kızdırıyor güneş. Toprağın kokusunu alıyor sıcaklık. İnsanları görüyorum sonra. Ağlıyorlar. Büyük bir kalabalık. Büyük, sessiz bir kalabalık. Ölene ağlıyorlar belli.
“Sahip çıkamadık” diyor içlerinden biri. Diğerleri susuyor.
Bakınıyorum etrafıma. O insanlardan başka kimse yok. Peki, mevta nerede. Ölen kim? Niye getirmiyorlar?
Soruyorum. Susuyorlar.
Biraz sonra iki adam beliriyor uzakta. Zor yürüyorlar mezarların arasında. Ellerin beyaz bir şey taşıyorlar. Uzaktan seçemiyorum ne olduğunu. Fakat belli ki yükleri ağır. Rahat yürüyemiyor ikisi de. Sendeleyip, sağa sola yalpa vuruyorlar. Güneş tam tepemizde. İnsanlar ağlıyor.
Adamlar biraz daha yakınlaşınca fark ediyorum, ellerindeki şeyin ne olduğunu. Mezar taşı bu. Bembeyaz mermerden yapılmış, kocaman bir mezar taşı.
Peki, ölen kim? Mevta nerede?
Soruyorum. Susuyorlar
Şimdi iyice yakınlaşıyor adamlar. Beyaz taşa bakıyorum. Yukarıdan güneş kızgın ışıklarını bırakıyor siyah yazılar üzerine, okuyamıyorum.
Sadece bir tarih gördüğüm. Ölüm tarihi: 2012 yazıyor. Güneş yakıyor her tarafı. Topraktan alev çıkıyor, sanki. Sonunda okuyorum siyah yazıyı
“İnsanlık” yazıyor. Yine mevta yok ortada. İnsanlar hala ağlıyor.
Bakınırken etrafa, görüyorum kalabalığın arasındaki tabutu. Eski, kahverengi tahtaları, yer yer çürümüş. Getiriyorlar çukurun yanı başına, sallıyorlar aşağıya doğru.
İnsanlar ağlıyor.
Kapatacaklar şimdi çukurun üstünü. “Yapmayın, belki ölmemiştir” diye bağırmak istiyorum. Çıkmıyor sesim. Anlıyorum o zaman insanların neden sustuğunu. Duyuramıyorlar seslerini. Belli ki onlar da rüyada.
Toprak atıyorlar çukura sırayla.
“Gördüm!” diyorum. Tanıyorum bu toprak atanları. Şehitlerimiz onlar bizim. Cezaevlerinde ölen çocuklarımız. Cinayetine kurban giden kadınlarımız. Hepsi birer kürek toprak atıyor mezara. Sebep olan, görmezden gelen, yol açan, sessiz kalan insanlığın üstüne atıyorlar toprağı. Yok olan insanlığın.
“Sahip çıkamadınız” diyor içlerinden biri. Diğerleri susuyor.