gündelik hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gündelik hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Şubat 2012

SÜRÜDEN AYRILANI KURT MU KAPACAK?

Ne kadar çok benzer olduk birbirimize. Giyim tarzlarımızdan tutun da, okuduğumuz kitaplara, seyrettiğimiz filmlere kadar her şey aynı.

Kurduğumuz cümleler, konuştuğumuz, ilgilendiğimiz konular hep aynı. Peki ya sürekli gittiğimiz restorandan bir türlü vazgeçemeyişimize ne demeli.

Nedendir bu benzerlik? Ya da neden hiç değiştirmeyi dahi düşünmeyişimizin sebebi?

Oysa şikâyet eder dururuz.

Ne kadar monotondur hayat ve ne kadar tekdüze. Hâlbuki biliriz küreselleşiyoruz… Artık hiçbir şey eskisi gibi değil… Kozmopolitlik.. Sanallık, Yapaylık kaplamıştır her yeri… Teknoloji deseniz hat safhada. Bilmeyiz ki değişen onca şeye rağmen biz hep aynı kalmışız.


Gündelik hayatın rutinliği içinde değiştirmek istemediğimiz alışkanlıklarımız bizi öznel olandan, çoğulcu bir kabullenişe itelemiş durumda.

Sürü psikolojisi denilen olgu, her geçen gün ağlarını daha da sağlamlaştırıyor. Birilerinin kabul ettiğini diğeri reddedemiyor. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” atasözü geçerliliğini güçlendirmeye devam ediyor.

Sorası geliyor insanın.

Gerçekte var olan; sürüden ayrılma endişesi mi? Yoksa kurda yem olma korkusu mu? Her iki soruda kişisel tercihlere göre cevaplandırılıyor gündelik yaşam içinde. Cevaplarını buluyor bulmasına da yine de sürüden ayrılmayı kimsenin gözü kesmiyor.

Ya ayrılmayı göze alanlar?

Gündelik hayatta hiç farkında olmadığımız bu benzerlikler, alışkanlıklarımız, vazgeçemediğimiz davranış biçimleri ve ön yargılarımızla, aynı ve dar kalıplar içine sıkışıp kalmışız. Bireysellikten uzak, kendi kişiliğine uygun olanı değil, toplumun benimsediğini yapmaya şartlanmış beyinlerimiz.

Sıradanlık; insan doğasına işleyen yapılandırması içinde bireyi, ÖZESİ ALINMIŞ, adeta robotlaştırılmış bir mekanik alete dönüştürüyor. Anahtarlı oyuncak arabalar gibi. Birisi kuruyor anahtarını ve bırakıyor yere. Fıldır fıldır dönüyor normalleşmek adına, kendi öznesinden uzak, sadece sürünün içinde var olabilme çabasıyla.

Bir süre sonra öznesinden uzaklaşan birey, kendi salt düşünce yapısına aykırı düşeni yani toplumun benimsediğini kendi yaşantısına endeksliyor. Ve sürüdeki yeri genel hatlarıyla oluşmuş durumda…

Fakat ne var ki filmin kötü karakteri çobanı kimse hesaba katmıyor. Sürünün olmadığı yerde kendisinin de var olamayacağını fark edemeyen çoban elindeki kavalı, sürüyü avutmak yerine korkutmak için kullanıyor. Sonrasında çoban cengâvere dönüşüyor. Farkındalık yaratan bireyler üstünden, bir “İbret-i âlem” tablosu çıkartıp ortaya, sonrasında küçük çocuğa (toplumu oluşturan bireye) işaret parmağını gösterip “çısss!” yapıyor.

Yaratılmaya çalışılan ideolojik boşluk, sürü üstünde hâkimiyet sağlamakla gerçekleşmez.

Bilimin, kültürün, sanatın ve teknolojinin, anbean kendini yenileyen yapısına katkıda bulunmaktır gerçek hâkimiyet. Ötelemek, ötekileştirmek değil, sahip çıkmaktır. Toplumdan özneye değil. Özneden topluma farkındalık benimsetilmeli. Bu sorunda ancak disiplinler arası entegrasyonla çözümlenebilir.

Her şeye rağmen bilimin ve sanatın hangi dalı olursa olsun yaratıcılığın yaptırımıyla, yeni fikirler üretebilmek, sizi siz olduğunuz için kabullenmelerini duyumsamak istiyorsunuz içinizde. Fakat içine girmeniz gereken kalıplar hazırdır. Zırhla çevrilmiş bu kalıplar, sizin dış dünyadan iç âleminize yapacağınız yolculuğa dahi aman vermez. Çünkü artık öznesi alınmış, o sürünün bir üyesi olmuşsunuzdur. Tercihlerinizin alternatifi yoktur. Gücünüz ve güveniniz kelepçelenmiştir.

Yargıdaki çarpıklıklar demokrasideki tezatlık ve eğitimdeki tıkanıklık ile cevabını bekleyen onca soru hep aynı sistemin ürünüdür.

Geleneksel olanın toplumda kabul görmesi de benzer imgeler içermektedir. Bundan dolayıdır töre ve namus uğruna nice canların alınması. Ne, Güldünya’nın hastane odasında katledilmesini ne de Medine’nin canlı canlı toprağa gömülmesini değişmeyen zihniyet yadırgamaz. Ya da birçokları etkilemez, Yargıtay’dan çıkan “Rızası vardı” kararının mağduru Rumuz N.Ç. trajedisiyle.

Ulus olarak toplumsal çöküntünün hat safhaya ulaştığı aylardayız. Girdaba sürükleniyoruz birlikte. Henüz o derin boşluğuna düşmeden, tüm şartlanmalardan arınmış, rehberlik edecek kılavuzu dinlemektir yapmamız gereken. İç sesimizi