Etnisite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Etnisite etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Kasım 2020

KİMLİK SERÜVENİNE “HOŞGÖRÜ”YLE SON VERMEK

Kimlik tartışmaları!…, Etniklik!…,Çok kültürlülük!…,

Birbirinden farklı bu kavramlar her sınıftan ve kültürden insanın kendince yorumladığı üç farklı olgudur. Yapılan farklı açıklamalarla bir çok ifadeler kullanıldı bu üçlü üzerine

Etniksel çalışmaların, toplumların kültürel yapısı, geçmişi ve bu bağlamdaki sorunların beklenti - neden- sonuç üçleminde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. . Fakat kimi zaman kullanılan çelişkili tanımlar çözümden ziyade paradokslaşan ve kavram kargaşasına yol açan ifadelere dönüşmüştür.

Kimlikler, bireylerin sahip olduğu, etniklik (etnisite), cinsiyet, aidiyet, inanç ve kültürlerini kendi hür iradeleriyle yaşayabilmelerini sağlayan başlıca unsurlardır. Gerek kimliklerin gerekse etniklik( etnisite) olgusunun ne olduğundan ziyade bireyler üzerindeki etkisi, yaptırımıdır önemli olan. Kişilerin sahip olduğu cinsel kimliği, statülerin kazandırdığı kimlikler, milli, etnik ve kültürel kimliklerin hepsi bireyi “ben” yapan oluşumlardır. Kimliği, bireyde “özgürlük” hissi uyandırır. Kültürel kimlik, kozmopolitlik ve göçlerin etkisiyle değişime uğrayabilir. Bireyler yeni yerleşim yerlerin de ve yeni hayatlarında çoğu zaman kültürel kimliklerinin farkına varmadan değişime uğradığı hissedebilirler. Etnik kimlik ise bireyin içinde yaşadığı etnik kültürün neticesinde ve dil, ırk, kültür ve inanç eksenindeki kazanılan kimliktir. Kültürel açılımların yanın da ırksal öğelerde mevcuttur. Burada sorulması gereken; Bireyin kendini hangi etnikliğe ait olduğunu hissetmesi kimliğini ne derece farklılaştırır? Ya da kişisel tercihlerin kimlikler üzerindeki bağlayıcı etkisi ne boyuttadır? Zaman içinde, küreselleşme, çok kültürlülük, dinsel açılımlar gibi formasyonel etkilerle, kimliklerin değişemeyeceği olgusu, toplumlar da artan reddedilme korkusu ile bir dönüşüm sürecine girmiş ve ülke genelinde köktenciliği bertaraf etmiştir. Zamanla oluşan kimlik profilleri, dinsel, kültürel, etniklik gibi bağlayıcı faktörlerin etkisiyle kendini yeniden inşaya geçmiştir. Ne var ki bireyin dâhil olduğu etnik grup için de kendini hangi konumda tuttuğu/gördüğü etniklik olgusunun varlığı ile kişi de hissiyatı ağır basar. Yani kişi “ben”lik duygusunda cereyan eden ile Sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel etkiler arasın da sıkışıp kalır. Gerçekle, hissiyat arasındaki bu çakışma kabul etme ve reddetme arasında gidip gelirken, etniklik kavramını oluşturan tüm elemanlar için de kişi kendine yakın olanı tercih eder. Başka bir değişle; Bireylerin, kendisini toplumun neresinde gördüğü, o topluluktaki yerini kabul edip etmemesi ya da toplumun bireye bakışı etnik ve kültürel kimliğinin hissiyatla değişmesine yol açar. Geçmişe oranla günümüz de çok ender rastlanan değişim ihtiyacı evliliklerle gelen melezlik serüveniyle başlar. HALK KATINDA AMAÇ, DEVLET KATINDA ARAÇ Antropolojik alan araştırmaları etniklik ve kimlik olgusunun “ev’de” başladığı göstermektedir. Çok eski tarihlerden bu yana bir arada yaşamlarını sürdüren topluluklar birbirleriyle girift oluşturan farklı kültürlerini ve aynı coğrafyada birbirine denk yaşam stillerini ‘evlilik’ bağı ile pekiştirmişlerdir. Evlilikle gelen dışa büyüme, etnik grupların daha belirginleşmesine ve varlıklarının daha çok hissedilmesine yol açar. Zaman geçtikçe sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik ilişkiler de melezlik büyük rol oynar. Weber’e göre etnik gruplar, akrabalık dışı komünal ilişkilerin devamlılığı için önemli olan ortak atalarının sübjektif inançlarını çeşitli yollarla hatırda tutan insan gruplarıdır Buradan yola çıkarak; ‘akrabalık kavramını doğuran ‘evlilik’ etnik grupların kabul ya da reddetme manasında değişime uğrayabildiğini göstermektedir’ diyebiliriz. Etnisitenin ayırt edici özelliği ile toplumlar da yaşanılan sorunlar ve bu sorunların bireyler arası olum(lu/suz) etkilerini, toplum yine kendi içine sindirerek çözmeye çalışmıştır. İnsan ilişkilerinin hoşgörüye dayanan yapıcı yönü ağır basar. Farklılıktan doğan gerilim alevin parlamadan sönmesi gibidir. Ne var ki, Halk katın da etniklik ve kimlik farklılıkları, insan ilişkilerin de amaç olarak kullanılırken, devlet katın da araç olarak kullanılmıştır. Toplumsal sorunları aşma da yaşanılan bu psişik süreç çözümsüzlüğünü koruduğu müddetçe, geçmişte birçok ülke de yaşanan ırkçılık paradoksuna dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. BAĞLAYICILIK GERİLİME YOL AÇAR. Gerçekte var olanın yadırganması(…) farklı olanın reddedilmesi ya da kabul görmemesi ötekileştirme sürecini başlatır. Reddetme çabasıyla ya da zaten var olanı yeniden inşa etme çabası/arayışı aynı orijin üzerinde gidip gelmekten ibarettir. Gelişme göstermez. Yaptırımın yasalar ve belirleyici kanunlar çerçevesin de olması ise farklı kültür ve etniklik için de yaşayan bireylerin yeni yaptırıma ne denli ayak uydurup kabullenileceği tartışılır. Toplumlarda kimlik farlılıkların bu denli dile gelmesi, uyuyan yılanın kuyruğuna basmışçasına toplumlar arasında gerilime yol açmaktadır. Kimi toplumlarda bireylerin kendilerini asimile edilmiş hissetmelerine, daha da ileriye giderek sanki yersiz yurtsuz kalmış hissine sebep olmaktadırlar. Kimliklerini kabul ettirme ya da yer edinme çabası toplumlar arasın da endişe yaratır. Gelinen nokta da sorunların birbiriyle karşılaştırılması, kişi -toplum ikilemin de değerlendirilirken devletin ara yol bulma çabasının, ayrıştırıcı değil kaynaştırıcı nitelikte olması gerekmektedir.
Toplum için de entegrasyon sağlanmasın da devlet gücünü kutuplaştırma da değil daha uyumlu ve rasyonel kullanabilir. Sosyal, dinsel, geleneksel ve siyasal kavramların ortak çıktısı hoşgörüye dayanan yaptırımdan geçmelidir. Eylül-2009